01 Şubat 2007

Ne Fransada, ne Almanyada, nede Avrupanın Başkenti, Sadece sınırda bir kasaba... Strazburg

yazan; Can Öztaş Agustos 2001
Nedir Strazburg, Avrupa Konseyinin, İnsan Hakları Mahkemesinin, Avrupa Parlamentosunun burada olmasından başka nesi var?
İşin aslı, kısa bir tarihçeyle şöyle, Strazburg (Strassburg- yol kenti, gerek nehir kanal yolları gerek Almanya’dan Fransaya geçen karayollarını birleştirdiği için bu adı aldığı rivayet ediliyor) adından da anlaşılacağı gibi Alman etkisinin oldukça güçlü hissedildiği bir küçük kent (kasaba) aslında.
Ortaçağ’da Alman Konfedarasyonunun bir üyesi, daha sonda Fransa ve Almanya arasında sürekli el değiştiren bir prenslik, Napolyonun Fransa’ya, Bismark’ın Almanya’ya hediyesi, Birinci dünya savaşının nedeni Alsas-Loren Demir ve Kömür yataklarının merkezi, iki savaş arası dönemde Fransa’ya, Hitler tarafından 1000 yıllık İmparatorluğa katılış, Doğu cephesinde kahramanca ölen Starzburglu gönüllü SS birlikleri, yahudi ve çingenelerin etnik temizlenişi, savaş sonu yeniden Fransa, ama bu kez Almanca konuşmanın yasaklanması tedbirlerine kadar Fransızlaşma, bugün ise birleşik Avrupa’nın önemli merkezlerinden biri olma çabası içinde, kendine has bir kimlik yaratan bir şehir...
diğer yandan Starzburg, kendine has şarap mahsenleri, bira üreticileri, lokantaları ve yemekleri olan, Fransızların Almanlara, Alman kültürünü sattıkları, hala sadece Almanca konuşarak yaşanabilecek bir kent...
Strazburg’a ilk varış Beklediğim otobüs sonunda geldi, şöför ne İngilizce ne de Almanca konuşmakta, Daha sonradan Fransa dahilinde duymaya çok alışacağım cümleyi ilk defa otobüs şöförünün ağzından duyuyorum: “Non, Monsieur je parle seulment Français” (hayır bayım ben sadece Fransızca konuşuyorum). Tanrım ben nereye gidiyorum!
Franfurt-Strazburg arası karayolu ile yaklaşık 2 saat, yemyeşil ovalar, üzüm bağları ve yukarı Karaormanlardan geçerek, Almanya’dan Fransa’ya ulaşıyoruz...Geniş otoyolda, yeşilliklerin arasında geçerken, doğa ananının adaletini düşünüyorum, Yemen’de bir dal gül, küçük bir çim alan yetiştirebilmek için haftalarımı, aylarımı harcadığım aklıma geldiğinde, buralara verilen yeşillik hakkının fazla ve haksız olduğunu düşünmekten kendimi alamıyorum.
Sonunda Fransa’dayız, sınırı geçtikten tam 3 dakika sonra ise “Bienvenu a Strasbourg”...

İlk gördüğüm upuzun bir çan kulesi, daha sonra adının “Notre Dam de Strasbourg” olduğunu öğrendiğim katedral, şehrin orta yerine kurulmuş ve ihtişamıyla eski veya modern tüm diğer binaların güzelliğini gölgelemekte. Katedral ve kentin eski bölümü, kanalların arasında kalmış bir adacığın üzerine kurulmuş, beni karşılayan meslekdaşım, otelime ulaşmadan bana küçük bir şehir turu attırıyor...
etrafa bakmaktan kendimi alamıyorum, bir masalın içindeyim sanki, bilirsiniz o masalı hani tüm binalar, kurabiyeden, şekerlemeden ve pastadan yapılmıştır...pembe, mavi, lila renkli evlerin arasında, güneşin ışıklarıyala yakamozlanan kanallar, daracık sokaklarda koşuşturan rengarenk insanlar, kanala yavaş yavaş ilerleyen üzerleri cam kaplı gezi tekneleri (bunlar bana ilk bakışta yüzen seralar gibi göründü), yeni ve bambaşka bir hayat, ben geldim aç kollarını...

Restaraunt Pont De Vosges” sanırım tüm hayatım boyunca unutamayacağım bir lokanta...
o akşam ve daha sonra orada yemek yediğim hiç bir akşam aklımdan çıkmayacak...lokantanın adı dil ve damağın cenneti olmalıydı bence. Orası tadların damağa zevk tangosu yaptırdığı, dilin her noktasının yemeklerin gizemli baharatları ve garnitürleri ile uyarıldığı, midenin birbirinden lezzetli etlerle veya balıklarla kendinden geçtiği, tabakların birer tablo misali süslenip, yemek masasının bir sanat galerisine dönüştüğü bir yer...
ayrıca insanın iştahını açan, bekletildikleri fıçıların parfümünü, üzümün mayhoş, alkolün çekici tadıyla sunan şarapları unutmamak lazım, kırmızının tüm tonlarını insanı kokusuyla sarhoş edercesine yansıtan bordeaux’dan burgogne’ya, Alsas’a has beyaz şaraplardan “tokay pinot gris”den “gewurztraminer”e tüm zevklere ihtap edebilen bir yemek sarayı...
Burasını benim için özel yapan başka bir özellik ise Strazburg’da gerçek anlamda Türk kahvesi yapabilen ve bunu güzel XO Grand Cru Congac’la sunabilen bir lokanta orası...

nereden

zoom