05 Temmuz 2007

Mimar gözüyle Stuttgart

İpek Yada Akpınar 10 Ağustos 2006
http://www.arkitera.com/
Görsel sanatlar ve tasarımlar, kent ile yüzleşme platformları, günlük yaşamın ara kesit ve yüzleri - Walter Benjamin’in deyimiyle “optik bilinçaltı mekanları” olarak ele alınabilir.

İşte tam da bu noktada, Almanya’nın ortaçağa uzanan bir geçmişe sahip, Goethe’ye, Schiller’e ev sahipliği yapmış Stuttgart kentine bakmak ve küresel bağlam içinde yeniden okumak gerekiyor.
Merkezde 600.0000, çeper yerleşimlerle 2 milyon nüfusa sahip kent, Avrupa coğrafyasının ortasında, özel bir mimari dil yaratmanın ötesinde, ekonomik-politik-kültürel bağlam içinde düşünülmesi gereken mekansal oluşumlara ev sahipliği yapmakta…
Geçtiğimiz yıl sonuçlanan ve şu an yasal süreç gereği kamuoyu görüşüne sunulan merkezdeki kentsel tasarım yarışması Stuttgart 21, Paul Bonatz’ın Tren İstasyonu’nu ve çevresini, bir yandan görselliği vurgulu, gün ışığından plastik bir biçim diliyle yararlanan deneysel tavrı ile yeniliyor; öte yandan, bir dizi lüks iş merkezi, otel ve residence bloklarıyla tipik bir soylulaştırma projesi şeklinde kent merkezini dönüştürüyor.
İstasyon yakınındaki yeni tamamlanan şeffaf küp biçimiyle merkezin sosyal odağı haline gelen KunstMuseum, yakın çevresindeki gerek James Stirling’in renkli devlet galerisine, gerekse diğer müzelere fark atıyor: ama sergilerinden daha çok girişteki lüks kahvesi veya çatıdaki restaurantı ile kentlinin uğrak yeri konumunda.
Çeperde ise 2006 Dünya Kupası için Stuttgart Stadı’nın elden geçirilmesi, UN Studio’un olağanüstü bir deneysel şölen sunan Mercedes Müzesi’nin kupa öncesi küçük ince detay hatalarıyla açılışa yetiştirilmesi; buna paralel olarak Tobias Wulf’un, Avrupa’nın en büyük fuar merkezlerinden birini, havalimanı yakınında bitirmek üzere oluşu, aslında daha büyük bir projenin parçaları. Yerel yönetici, sanayici, yatırımcının ve üniversitenin odaklandığı tek hedef var: Stuttgart’ı küresel haritada çok önemli bir koordinata dönüştürmek...

Merkezde genişçe bir Nişantaşı imgesine sahip olan Stuttgart, Mercedes-Benz’in yönetimine ve fabrikalarına, Porche’ye ev sahipliği yapmakta. Koç Holding’in sigorta alanındaki ortağı Allianz grubu, ikinci büyük merkezi olarak bu kenti seçmiş durumda. Ulusal ve uluslararası bankaların, çok uluslu şirketlerin merkezlerinin yer aldığı kentte, firmalar kendilerine ileri teknoloji ile bezenmiş parıltılı yüksek binalarla dolu fiziksel adacıklar oluşturmakta. Çevrelerinde gelişen ultra-lüks alışveriş merkezleri ve tabii ultra-lüks residence projeleri, şehir coğrafyasında yerlerini almaya çoktan başlamışlar…
Stratejik olarak seçilmiş mimari ve kentsel projeler, küresel imgelerle, bu imgelerin hayata geçirilebileceği sahne düzenleri yaratılmakta...
Zaten steril ve güzel kent tipolojisi izdüşümü sosyal ilişkilerin ve nesnelerin soylulaştırma/sıhhileştirme kapsamında yeniden ele alındığı görülmekte. Bu mini “ütopya/distopya”da, göçmenlerden ve alt-gelir gruplarından ayrışmış kültürel ve sosyal coğrafyanın devamlılığı, kentlinin tercihlerine ve sosyal problemleri çözme konusunda göstereceği çabaya ve duyarlılığa bağlı hale geliyor.
Çağlar Keyder’in “küreselleştirmenin parçası olabilenler ve olamayanlar” olarak sınıfladığı sosyal grupların, iş mekanlarının, sosyal yaşam alanlarının ve yaşam mekanlarının ayrıştığını Stuttgart’ta da gözlemlemek mümkün.
Dünyayla bütünleşen kentsel sahne imgesini pekiştiren, daha iyi yaşam koşullarının sinyallerini veren kentsel düzenlemeler; pratikte, küreselleşmenin ve sosyal parçalanmanın fiziksel izdüşümlerini beraberinde getirmeye başlamışlar. Bu çerçevede, sosyologların İstanbul için işaret ettikleri gibi, kamusal mekanın ayrışması en büyük sosyal tehlike.
Yeni yaşam biçimlerinin birer simge olarak karşımıza çıkmaya başlaması; yaşanılan mekanın prestij ve statü yatırımı haline dönüşmesi; yaşanılan-çalışılan ve eğlenilen mekanın, sosyal ve kültürel kimliğin fiziksel izdüşümü olarak çoktan kabul edilmesi küreselleşmenin çarpık sosyal boyutu olarak Stuttgart’ta da karşımıza çıkmakta.
Baudrillard’ın deyimiyle, “varolma metodu”na dönüşen tüketim sürecinde simge olmaya çalışarak lükslük ve parlaklık kategorilerinde birbirleriyle yarışan yüksek ofis blokları ve kültürel merkezler, ‘yeni küresel dünya düzeni’ni mekansallaştırmaktalar. Optik bilinçaltı mekanlarının son ve çarpıcı örneklerinden olan UN Studio’un Mercedes Müzesi, Maki Kuwayama ve Joachim Käppeler’in “çıplak evi”, yeni Çağdaş Sanatlar Müzesi ve yenilenen stadyum, yalnızca mekansal özellikleri ile değil, günümüzün küresel haritasında yer alma tutkusu bağlamında bir bütün olarak değerlendirilmelidir...

nereden

zoom